GüncelMakaleler

ANALİZ | R.T. Erdoğan’ın “İnsan Hakları” Faşizmdir!

"Bugün R.T.Erdoğan için “tek lider”, “reis”, “dünya lideri” gibi yakıştırmalarda bulunulmuş, siyasal İslam çevrelerinde neredeyse peygamber durumuna getirilmiştir. R.T.Erdoğan’ın bu kadar öne çıkarılmasının sebebi Türkiye’nin içinde bulunduğu jeo-politik durumundan kaynaklanmaktadır"

Olağanüstü bir süreçten geçiyoruz. Erdoğan-Bahçeli-Perinçek üçlü çetesinin devletin bütün imkan ve olanaklarını kullanarak, bir avuç azınlığın milyonların üzerindeki tahakkümünü sürekli ve kalıcı hale getirmek için mücadelesine tanıklık ediyoruz.

Geleneksel milliyetçi ve siyasal İslamcı faşist kesimin iktidarı ele geçirip 2023 yeni Türkiye’sini ilan etmesi mücadelesinde, artık son kozlar ortaya konulmuş, kılıçlar çekilmiştir.

Ülke bugüne kadar faşizm koşulları altında sözde de olsa çalışır gibi görünen bütün kurumları (TBMM, AYM, Danıştay, Sayıştay, YSK vb.) hiçe sayarak Saray’dan idare eden, “çete lideri”nin ağzından çıkacak tek kelimeye bağlı hale gelmiştir. Hele hele 17 Mart açık darbesinden sonra, göstermelik de olsa normal işleyen bir “hukuk” devletinden bahsetmenin mümkün olmadığına herkesin yaşayarak tanıklık ettiği bir döneme girmiş bulunuyoruz.

Bütün bu hukuksuz uygulamalarının son zamanlarda “insan hakları”, “reform” adı altında yutturulmaya çalışılması ise faşizmin yalancı, sahtekar, kanlı yüzünü gizleme çabasından başka bir şey değildir. “Türk Usulü Başkanlık Rejimi” adı altında TBMM’de artık hiçbir partinin hükmünün kalmadığı, milletvekillerinin Saray’ın kararlarını sadece onaylayan robotlar haline geldiği, Saray’ın istemediği milletvekillerin bir gecede dokunulmazlıklarının kaldırılarak milletvekilliklerinin düşürüldüğü ve hapishaneye konulduğu günlere tanıklık ediyoruz. Artık sözde de olsa işleyen bir parlamenter düzende görülen her şey ortadan kalkmış bulunmaktadır. Gizli olan bir şey kalmamış, açık ve net olarak göstere göstere yapılmaktadır.

Bütün mesele R.T. Erdoğan ailesi ve bir avuç çevresinin, iktidarı sorunudur. İstanbul yerel seçimleri bunun en iyi örneği olmuştur. R.T.Erdoğan ve çevresinin dışında hiç kimsenin Türkiye’yi yönetebilecek kabiliyette olmadığı, muhalefetin hele hele hiç yönetemeyeceğini, “Türkiye’yi onlara bırakamayız, idare edemezler” vb. her konuşmalarında vurgu yaptıkları noktalardır. R.T. Erdoğan ise Saray’da lüks bir yaşam içinde Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) devleti yönetmektedir.

Biliyoruz ki, TC devleti kimi kısmi dönemler hariç burjuva demokrasisini yaşamadı. Sistem her daim faşist karakterini korudu. Parlamento, faşizmin bir maskesi olarak kullanılageldi. Askeri cuntalar bile belli bir süre sonra seçim yaptırdılar ve “demokrasi”ye bağlı olduklarını ilan ettiler. Diğer bir ifadeyle faşizmi parlamento ve seçimlerle maskeleme politikası izlediler.

Burjuva demokrasilerinde görülen seçimle iktidara gelme, yine seçimle vakti zamanı geldiğinde “koltuğu teslim etme” Türkiye ve benzeri ülkelerde yoktur. Zordur. Kimi ülkelerde yolsuzluktan veya görevi kötüye kullanmaktan vb. kaynaklı yaşanan “istifa” örnekleri Türkiye’de bugüne kadar görülmemiştir mesela. Böyle bir gelenek yoktur.

17 Mart 2021’de ve sonrasında yaşananlar Türkiye’de artık göstermelik de olsa seçimlerin, parlamentonun, demokrasinin olmadığını fazlasıyla ortaya sermiş durumdadır. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin bir gecede düşürülüp Meclis’ten utanç verici şekilde gözaltına alınması, HDP’ye kapatma davası açılması, 687 HDP’liye siyasi yasak getirilmesi, İstanbul Sözleşmesi’nin “iptali”, Gezi Parkı’nın olmayan bir vakfa devredilmesi, Kanal İstanbul Projesi’nde Hazine desteğinin onaylanması vb. gelişmeler faşizmin kendisinden olmayana, kendisine biat etmeyene yönelik kapsamlı saldırısının son bir haftadaki örnekleridir. Tüm bunlar planlı olarak gündeme getirilmiş ve toplumun sinir uçlarına hitap eden kararlardır.

R.T.Erdoğan’ın Örnek Aldığı Diktatörler…

R.T.Erdoğan; ailesinin ve bir avuç çevresinin çıkarları için oturmuş olduğu koltuktan asla kalkma niyetinde değildir. Aynı koltuk sevdalısı devlet başkanları Çin’de, Rusya’da, Azerbaycan’da, Belarus’ta da bulunmaktadır. R.T.Erdoğan bu tip diktatörlükleri kendine örnek almaktadır. Bu ülkelerde devletin kitle iletişim araçları üzerindeki denetimiyle başta olan kişi “üstün yetenekli”, “tek lider”, “kurtarıcı” olarak propaganda edilmektedir. Var olan sistemler değiştirilmiş ve yerine “tek kişi”nin söylediklerinin, kararlarının kanun olarak tanındığı sistemlere geçilmiştir. Türkiye’de koalisyonların başarısız olduğu, başkanlık rejimi ile her şeyin düzeleceği propaganda edilerek R.T.Erdoğan başkan seçilmiştir.

1999 yılında Boris Yeltsin’in hastalığından kaynaklı yerine atanan V. Putin bugün 20 yıldan fazladır halen Rusya’nın tartışmasız tek lideridir. Putin, 2000 yılında yapılan ilk seçimlerde başkan seçildi. Rusya’da yapılan propagandaya göre Putin “üstün yetenekli lider” olarak tanıtılmaktadır. O, bu 20 yıllık süre zarfında basın, ekonomi, istihbarat vb. bütün kurumları kendi denetimi altına aldı. Bugün halen Rusya’da sürmekte olan iktidarı kazanma savaşında “Atlantikçiler” Batı yanlısı olurken, Avrasyacılar ise Çarlık Rusya’nın devamını temsil ediyorlar. Putin de bu hareketin temsilcisi, “Yeni Çar”dır.

Dört dönem başkanlık görevinde bulunan Putin’in görev süresi 2024 yılında doluyor. Bunlar yetmiyormuş gibi 2020 yılında Anayasa değişikliğine giderek, 2036 yılına kadar başkanlığı kabul edildi. % 37 katılımla yapılan seçimlerin ne kadar demokratik olduğu ortadadır. Putin muhaliflerini zehirleyen kişi olarak da tanınmaktadır.

Bir başka “en güçlü” lider, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’dir. Çin’de yolsuzluk, rüşvet gibi olayların yoğunluğundan kaynaklı en güvenilir lider olarak tanınmaktadır. Ondan önce iktidara gelen liderler beşer yıldan iki dönem başkanlık yaptıktan sonra emekliye ayrılmışlardır. 2023 yılında görev süresi dolacak olan Şi Cinping’e bu tarihten sonra da ömür boyu yetki verildi. “Baba Şi” olarak şimdiden tarihe geçti.

R.T.Erdoğan’ın özendiği bir başka ülke ise “kardeş” Azerbaycan lideri İlham Aliyev diktatörlüğüdür. Ortaçağ ve imparatorluklarda var olan babadan oğula geçen krallıkların hüküm sürdüğü tipik ülkelerden birisi de Azerbaycan’dır. 2003 yılından bu yana iktidarda olan İ. Aliyev, babasının ölümünden sonra “seçimleri kazanarak” iktidara geldi. Dört dönemdir başkanlık görevini yürütmektedir. Eşini, kendi partisinin başkan yardımcısı, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı görevine getirmiştir. Görev süresi dolunca eşinin yerine geçeceği şimdiden belli olmuştur. Muhalifler bütün seçimlerde hile ile kazandığı vurgusu yapmaktadır ve Aliyev dünyada “en yolsuz lider ünvanı” ile tanınmaktadır.

Avrupa’nın “diktatör devlet adamı” olan Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ise 1994 yılından bu yana iktidarda bulunuyor. 26 yıldır Belarus’u yönetiyor. Muhaliflerini hapis ve suikastler ile cezalandıran Lukaşenko, beş dönemdir başkanlık yapıyor. Kendisinden sonra oğlu Victor’un göreve geleceği ve hazırlıkların buna göre yapıldığı söyleniyor.

Her Şey Diktatör Erdoğan ve Ailesi İçin!

Gare hezimetinden sonra, 17 Mart’ta yaşanan siyasi depremin sonuçları halen devam ediyor. Günler öncesinden R.T.Erdoğan’ın 2023 Türkiye’si için AKP 7. Olağanüstü Kongresi’nde açıklayacağım dediği “manifesto” ile yeniden gündem oldu. Kongre, bir şova dönerken açıklanacağı söylenen “manifesto” da boş çıkmış, pandemi koşullarında halkın sağlığı hiçe sayılmış, skandal görüntülere sahne olmuştur. AKP’lilere her türlü serbestlik, özgürlük olağan sayılırken halka zulüm reva görülmüştür. Çok bahsedilen “ekonomik reform” paketinden ise “yastık altı paraları” çıkmıştır.

Halktan döviz ve dolarlarının “yastık altından” çıkartılarak, ekonomiye kazandırılmasını istenerek, ne kadar zor durumda olunduğu bizzat R.T.Erdoğan ağzı ile itiraf edilmiştir. Daha önce de Türkiye genelinde kuyumculardan istenen “yarım kilogram altın verme zorunluluğu”, tepkiler gelince kaldırmak zorunda kalınsa da bir gece ani bir KHK ile vatandaşın hesaplarına el konulursa hiç şaşmamak gerekir!

Bugün R.T. Erdoğan için “tek lider”, “reis”, “dünya lideri” gibi yakıştırmalarda bulunulmuş, siyasal İslam çevrelerinde neredeyse peygamber durumuna getirilmiştir. R.T.Erdoğan’ın bu kadar öne çıkarılmasının sebebi Türkiye’nin içinde bulunduğu jeo-politik durumundan kaynaklanmaktadır. Türkiye bütün geçiş güzergahlarında bulunmaktadır. Bu stratejik konum, onu emperyalist efendilerinin çıkarlarına iyi hizmet eden uşak durumuna getirmiştir ve istikrar çok önemlidir.

Devleti ele geçiren, siyasal İslam rejiminin bütün yönleri ile işlerlik kazanması için hareket eden R.T.Erdoğan bugünlere adım adım geldi. Muhalefette iken demokrasi havarisi kesilirken iktidara geldikten sonra ne kadar barbar-faşist bir karakter kazandıkları yaşadığımız bütün tecrübeleri ile ortadadır. R.T. Erdoğan’ın dün söylediklerini bugün nasıl inkar ettiğini televizyonlar boy boy göstermektedir. Benzer durum Türkiye tarihinde çokça yaşanmıştır. Örneğin Ermeni Soykırımı’ndan sorumlu İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidarı ele geçirene kadar aydın, yazar, liberal ve Ermenilerin pembe vaatlerle desteğini almış ama ardından herkesi tasfiye ederek soykırımı yapmıştır.

R.T.Erdoğan da bugünlere adım adım gelmiştir. “Demokrasiyi hedefe ulaşmak için bir tramvay olarak” gördüğünü artık saklamayan R.T.Erdoğan, 2015 yılında Danıştay’ın kendi yaptırdığı Saray’ı kaçak ilan etmesinden sonra “güçleri yetiyorsa gelsin yıksınlar” demiş ve yine 2016’da “yargı bize ayak bağı oluyor” ifadelerini kullanmıştır.

R.T.Erdoğan’ın yakın çevresinin dönem dönem yaptığı açıklamalar hedeflerine dair de çeşitli işaretler vermektedir. Örneğin 2017 yılında Ayhan Oğan “Yeni bir devlet kuruyoruz, beğenseniz de beğenmeseniz de bu yeni devletin kurucusu Erdoğan’dır” diyebilmiştir. Ve en son Mahir Ünal, AKP Kongresi öncesinde “Bugüne kadar yaptıklarımız hazırlıktı, asıl şimdi başlıyoruz” diyerek hedeflerini açık ve net olarak ifade etmiştir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu