DerlediklerimizGüncel

NUBAR OZANYAN | O selam kapınıza dayandığında…

“Zalimler işkence ve zulüm yaptıkça Mazlumların direniş belası kapılarını beklemedikleri bir anda çalacak ve onlara Kemal Pir’in hesap soran selamını getirecektir”

Her türlü zulüm ve işkencenin günlük yaşamın olağan bir parçası haline getirilmeye çalışıldığı bir ülkede yaman bir zamanda yaşıyoruz. Yer altı ve yer üstü yoksullar, Kürtler ve çocuklar için cehenneme döndü. Bir yandan deprem-sel-yoksulluk felaketi özellikle kadın ve çocukları vuruyor diğer yandan korkunun sahipleri yoksul Kürt çocuklarını işkenceyle vuruyor.

12 Eylül’ün “Beyaz Toroslu” günleri, işkence ve cinayetlerin ağır zamanlarını yaşıyoruz. Neredeyse her gün Amed-Lice, Merdin-Nisebin, Erzurum’da Kürt çocuklarına yapılan yeni bir işkence haberine rastlıyoruz. Hemen her yerde çocuklara yönelik bitmeyen zulüm haberlerini okuyoruz. Tarikat ve cemaat denilen gericiliğin karanlık merkezlerinde çocuklara yönelik istismar ve tecavüz vakalarına halkımız tanıklık ediyor. Ülkenin her tarafında çocuklara dönük sonu gelmeyen işkenceler ve suçlar yaşanıyor. Duygularımızın öfkeye, bilincimizin isyana durduğu patlama anlarını yaşıyoruz.

Bu ülkede faşist saldırılara fazlasıyla maruz kalanlar çocuklar ve kadınlardır. En fazla yoksul Kürt ve Alevi çocuklarının beden ve ruhları karartılıyor. Özgürlüğün simgeleri kadınların, geleceğin umutları olan çocukların faşist saldırılara maruz kalmasını tesadüfi ve bireysel saldırılar olarak okumamak lazım. Bu saldırılar önceden düşünülüp, oldukça iyi planlanıp ve örgütlenmiş bir devlet politikasıdır.

Herkes, en çok da kadın ve çocuklar ölüme, sürgüne, açlığa, işsizliğe ve çaresizliğe mahkum edilmek isteniyor.

Korkudan ve açlıktan ağlayan, enkazları görmemek için gözlerini kapatan çocuklar… Tarikatlara ve cemaatlere yavru köle olarak sunulan çocuklar…

Utanç dolu zulme maruz kalan çocuklar…

Bir yandan çocuklara yönelik sayısız istismar ve tecavüzler, diğer yandan soykırımın en iğrenç ayağı olan kirli asimilasyon uygulamalarıyla soykırım tamamlanmak isteniyor.

Bir avuç komprador ve feodallerin zenginliği sınırsız bir yükselişe geçerken emekçilerin yoksulluğu dipsiz bir kuyuya doğru sürükleniyor. Zenginlik ve yoksulluk iç içe birbirine karşıt olarak çoğalarak, artarak büyüyor. Zenginler akıl tutulması bir sefahat içinde yaşarken yoksullar zulmün ve işkencenin en kabul edilmez örneklerini yaşıyor.

Türk Müslüman kompradorların efendileri olan Batılı kapitalist ülkeler yeni bir krizin içinde, çözümsüzlüğün ortasında çıkış yolları arıyor. Çıkmaya çalıştıkça daha çok batıyorlar. ABD, İsviçre, Almanya’da bankalar peşpeşe çöküyor. Kriz batıdan doğuya doğru sel felaketi gibi geliyor. Erdoğan-Bahçeli diktatörleri önlemez ekonomik krizi atlatamadıkça daha fazla baskı ve işkenceye başvuruyor.

İşkenceyle Kürt çocuğunu Türkleştirme, deprem ve selden şans eseri kurtulan Kürt-Alevi çocuklarını asimilasyonla Türkleştirme, Kürt çocuklarının “kader planı” ve geleceği haline getirilmek isteniyor.

Kürt ulusal kıyafeti giyen biri çocuk iki kişinin faşist polislerce darp edilerek sindirilmeye çalışılması yeni ve tekil bir olay değildir. Suçları Merdinli, Liceli olmaktan başka hiçbir günahı olmayan çocuklara sebepsiz bir şekilde özel hareket elemanları tarafından darp edilip işkence edilmesi korkunun egemen kılınmak istenmesidir.  Daha çocuk yaşta Kürt iradesinin kırılmak istenmesi, özgürlük fikrinin korkuyla karartılmak istenmesi boş yere değildir.

Lice’de Newroz’u kutlamak isteyen 14 yaşındaki bir Kürt çocuğa karanlığın güçleri işkence ediyor, “Türk olduğunu” söylemeye zorlanıyor, “Kürtlere küfretmesi” isteniyor ve İstiklal Marşı söylettirilmeye çalışılıyor. Silah dipçikleriyle darbelenen çocuğun İstiklal Marşı ezberlememesi durumunda kafasına sıkılacağı tehdidi yapılıyor. Elleri ve ağzı bağlanarak ıssız bir yere atılıyor. Bütün bu zalim uygulamalar 12 Eylül’lü işkence günlerini, 5 Nolu Amed zindan uygulamalarını hatırlatıyor.

12 Eylül’ün zulüm ve kırım sürecini bilenler iyi hatırlar. Bu topraklarda unutulmayacak iki büyük işkence ve zulüm merkezi vardı. Biri kendisi gibi kara olan Ankara, diğeri ise katliamların ve direnişin şehri olan Amed. Biri Türklerin, diğeri Kürtlerin, Ermenilerin, Süryani ve Ezidilerin kalbidir. Her iki şehir de zindanlar, zulüm ve karanlığın merkezi yapılmaya çalışıldı. Ama zalimlerin ve işkencecilerin unuttukları bir şey vardır; Mazlumların hafızası direnişle yazılıdır. Direniş ve isyan zalimlerin korkulu belasıdır. Zalimler işkence ve zulüm yaptıkça Mazlumların direniş belası kapılarını beklemedikleri bir anda çalacak ve onlara Kemal Pir’in hesap soran selamını getirecektir.

Özgürlükten ve insanca yaşamaktan uzak olmayı kabul etmeyen Kürt gençleri zindanlara doldurulmaya çalışılıyor.  Geride kalan Kürt Alevi çocuklar, gençlik yoluna daha girmeden işkenceyle sindirilmek isteniyor. Bedenleri kadar ruhları yaralanıyor. Bu yaralılar, suç ve cinayet örgütlerinin başına bela olacaktır.

Zulmü ve işkenceyi çocuk yaşta yaşayan, ruhları yaralı gençler asla kendilerine yapılanları unutmaz. Unutturmak isteyenler de öyle bir hatırlatır ki yaptıklarını hatırlayacak zamanı bulamayacaklardır. Halkın çocuklarının hayatlarını yıkanlar kendi hayatlarının da yıkılacağı günlerin mutlaka geleceğini öğrenecektir.

Zulüm ekenler isyan biçecektir.

(Yeni Özgür Politika – 28 Mart 2023)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu