Kadın

Devrim mücadelesinin parçası olarak 8 Mart!

Devrim mücadelesinin parçası olarak 8 Mart! Emekçi kadınların birlik, mücadele ve dayanışma günü olan bir 8 Mart’ı daha geride bıraktık. Birçok ülkenin hemen her yerinde yapılan 8 Mart eylemleriyle binlerce kadın alanlardaydı her yıl olduğu gibi.

Ve tabii biz Yeni Demokrat Kadınlar da Amed’den İzmir’e, Mersin’den İstanbul, Ankara ve Dersim’e birçok yerde 8 Mart’ı alanlarda, eylemlerle karşıladık. Ezilen sınıflara ait ne varsa, gözünü üzerine diken ve yasaklarla, saldırılarla yok edemediği durumda içini boşaltan, özünden saptıran ve hatta kendi çıkarlarına uyarlayarak piyasalaştıran sömürü sisteminin sahiplerinin 8 Mart’ı bu politikalarından bağımsız tutacağı elbette düşünülemezdi. Bu nedenle 8 Mart’a yaklaşılırken koca koca billboardlarda 8 Mart için özel alışveriş indirimleri, çiçek-böcek reklamları kaplıyor her yanı.

Oysa, 1910’da emekçi kadınların değerli ustası Clara Zetkin’in, Sosyalist Enternasyonal’in Kadın Konferansı’na verdiği önergeyle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edilmesiyle birlikte, 8 Martlar, tıpkı 1 Mayıslar gibi devrim mücadelesinin önemli bir mücadele günü, kavga bayrağının yükseltildiği gün oldu. Bugüne kadar 8 Martlarda, devlet tarafından birçok saldırı yaşandı, milyonlarca kadın gözaltına alındı, işkence gördü, tutuklandı ve dahası 8 Mart yasaklamaları gündeme geldi. 8 Mart, dünya devrim mücadelesi için tarihsel ve sınıfsal bir öze sahipti ve bugün de bu öz, devrimciler, komünistler ve yurtsever güçler tarafından yaşatılmaya, büyütülmeye çalışılıyor. Peki, 8 Mart sadece kadınlar için midir?

Bu soruya yanıt, yukarıdaki paragrafta geçen “devrim mücadelesi” kavramının içinde yer almaktadır. Yani 8 Mart, elbette ki, özellikle ve başta kadınların mücadelesinin en önemli günlerindendir; ve elbette 8 Mart kadının özne olduğu/olması gerektiği üzerinden şekillenmelidir. Ancak bu da, devrim mücadelesinin bir parçası, bir mihenk taşı olarak alındığında gerçek anlamını kazanacak; tarihsel ve sınıfsal özünü yeniden ve daha ileri bir konumlanmayla üretebilecektir.

Yani dememiz o ki; işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs gibi, 8 Martlar da kadın ve erkek tüm ezilenlerin kurtuluş mücadelesinin parçasıdır ve dolayısıyla da cinsiyet ayrımı olmaksızın bu özel güne hazırlanmak gerekir(di). Bu gereklilik, mitinge kimlerin (kadınların mı erkeklerle kadınların mı) katılacağından da bağımsız bir durumdur. Zira miting bir sonuçtur; sadece ona endeksli bir çalışma yapacaksak, zaten 8 Mart’ın anlamı ve içeriği de sakatlanmış demektir.

Nihayetinde (küçümsemek babından söylemiyoruz elbette) 3 saatlik bir yürüyüş ve miting programından bahsediyoruz. Oysa, bizim bu üç saatten öte devrim gibi, uzun ve sabır isteyen bir süreci örgütleme görevimiz mevcuttur. Öyleyse, mitinge katılacaklar çalışma yapsın diye bir anlayış ya da söylem, her şeyden önce devrim mücadelesinden hiçbir şey anlamamaktır. Neyse ki, böylesi geri bir durumla çok karşılaşmadığımızı belirtelim!

Ancak, pratikte “başka” işlerin gölgesinde, pratik olarak yoğunluk perdesi ardında kaldığı ise bir gerçektir. Önümüzde 8 Mart varken, ondan sonraki takvimsel günlerin öncelenmesini doğru bir tutum olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Burası da önemli; yıl içinde birçok önemli tarihsel gün mevcut. Bu tarihsel günler doğru bir şekilde ele alınmadığında, klişeye mahkum olmaya ya da örgütlenme hedefinden öte salt bir “gösteri”ye dönüşme tehlikesini içinde barındırır.

Nitekim bunun belirtileri yok mudur? Vicdansızlık etmeyelim ama uyarı çanları çalması yakındır diyelim. Bu nedenle özellikle 1 Mayıs gibi, 8 Mart gibi günlere hazırlık anlamında daha fazla kafa yormak, devrim hedefli mücadelemizde daha belirgin bir yere koymak önemlidir. Bu çalışmalar, sadece görünür olmak için değil, esas olarak kitlelerle bağ kurmak, onları örgütlemek ve mücadeleye sevk etmek için bir anlam içermeli.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu