GüncelMakaleler

GÜNCEL | Özgür Bir Gelecek İçin Devrimler Kaçınılmazdır…

Devrim ile karşı devrim arasında mücadelenin keskinleştiği böylesi süreçlerde örgütü korumak, nicel ve nitel düzeylerini çoğaltarak yükseltmek, aynı zamanda devrim mücadelesini geliştirme pratiğine samimi yaklaşmanın da somut bir ifadesidir.

Her olayı, olguyu diyalektik materyalist yöntemle ele almalıyız. Bu bilimsel yöntem bize bütünsellikli bir düşünüş tarzı sağlar. Olaylar arasındaki bağlantıları, neden ve sonuçlar arasındaki ilişkileri doğru bir tarzda ele almamızı kolaylaştırır. Bu bakış açısıyla soruna yaklaştığımızda, Türkiye’deki gelişmeleri bölgede ve dünyadaki gelişmelerden bağımsız olarak ele almayız. Doğru olan ve olması gereken budur. Türkiye Kürdistanı’ndaki gelişmeleri Kürdistan’ın diğer parçalarındaki gelişmelerden soyutlamayız. Türkiye’deki siyasal İslam hareketini bölgedeki siyasal İslamcı hareketlerden ayrı ele alamayız.

Tüm bu sorunların analizini emperyalizmden, anti-emperyalist mücadeleden koparamayız. Bu demektir ki, başta kapitalist-emperyalist sistemin krizi olmak üzere tüm ana sorunlara yalnız yaşadığımız coğrafyanın gözüyle değil, bölgenin ve dünyanın gözüyle bakmamız gerekir.

Bu tabloyu enternasyonalist bir düşünüş ve hareket tarzı olarak da tanımlayabiliriz.

  1. yüzyılın ikinci yarısında devrim ve sosyalizm cephesinde yaşanan revizyonizmin içteki ihaneti uluslararası planda kapitalist sisteme güç taşırken sosyalist cephede mevzi kaybına yol açtı.

Bu durum emperyalist burjuvaziye ideolojik olarak proletaryaya, proleter düşünüş tarzına pervasız saldırılar için fırsat sundu. Proletaryanın tarihsel misyonunun bittiği, devrimlerin anlamsız ve sosyalizmin de özgün bir gelecek projesi olmaktan çıktığı vb. zırva teorilerle yeniden kapitalizme “insani” bir gömlek giydirilmeye çalışıldı. Burada gözden kaçırılmaması gereken gerçek şu: Bu zehirli propagandanın uluslararası boyutta yürütülmesi ve dolayısıyla ezilen yığınlar arasındaki olumsuz etkilerinin uluslararası bir boyut kazanmasıdır.

Tam da başta ifade ettiğimiz gibi tüm bu gelişmeler bir bütünlük içindedir. Çünkü yenilgi ve zaferler parçalarla sınırlı kalmıyor. Bilakis, rüzgar etkisi yaratıyor.

Ne yazık ki, burjuvazinin bu ideolojik saldırısına karşı uluslararası komünist hareket gereken yanıtı veremedi.

Çünkü komünist hareket dağınık ve güçsüzdü. Ezilenler cephesinde yaşanan bu bilinç bulanıklığını gidermek için güçlü bir devrimci dalgaya ve zaferlere ihtiyaç vardı. Hiç kuşkusuz lokal düzeyde de olsa kimi devrimci çıkışlar ve yeni zaferler yaşandı. Ama güçler dengesinde var olan derin eşitsizlik, bu mevzilerin korunmasına yetmedi.

Tüm bu nesnel durum geçici de olsa ezilen yığınlar nezdinde sosyalizmin çekiciliğine bir gölge düşürdü, kafalarda soru işaretleri oluşmasına yol açtı.

Ve tam da bu süreçte tarihin boşluk tanımadığı gerçeği de bir kez daha açığa çıktı. Proleter hareketin zayıflaması dinsel, mezhepsel çelişkilerin yeniden ivme kazanmasına ve bu yönlü hareketlerin kitlesel bir boyut kazanmasına vesile oldu. Hiç tartışmasız dar ulusalcılık, dincilik ve mezhepçilik siyaseti ezilenler için bir umut olamaz.

Bu siyasetin umut olarak görüldüğü yerde sınıf bilinçli proletaryanın ayak sesleri ya çok cılızdır ya da yoktur. Elbette ki bu saptamamız an için geçerlidir. Yoksa devrim ve sosyalizm kaçınılmazdır. Bugün ezilenler içinde sosyalizmin bir umut olarak görülmemesi geçici bir durumdur. Hem coğrafyamızda hem de dünyada devrim ve sosyalizm yığınlar içinde bir umut haline gelecektir. Ve gelişmeler de o yöndedir. Çünkü emperyalist kapitalist sistem, bir avuç burjuvaziye şatafatlı bir yaşam, geniş yığınlara ise açlık ve sefalet sunuyor. Bu nesnel tablo, devrim ve sosyalizm mücadelesi için büyük fırsatlar yaratacaktır.

Evet, yukarıda altını çizdiğimiz nedenlerden dolayı devrimler geriledi. Kazanılan demokratik ve sosyalist mevziler kaybedildi. En kötüsü de sosyalist maskeli bürokrat burjuvaların 20. yy. ikinci yarısında halka karşı işlemiş oldukları tüm suçları sosyalizme mal etmeleridir. Sosyalizmin özellikle geri kitleler nezdinde bu günahlarla anılmasıdır.

Tüm bu olumsuz koşullara rağmen sınıf bilinçli proletarya 20. yy. deneylerinden de öğrenerek içinden geçmekte olduğumuz yüzyılda devrim ve sosyalizm ısrarını sürdürme göreviyle yüzyüzedir. MLM ideolojisi ezilen halkları özgür bir geleceğe taşımanın yegane güvencesidir.

 

Devrimci Mücadele Fedakarlıkta Sınırsızlığı Şart Koşar

Devrim mücadelesi başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin kurtuluşunu hedefleyen tarihsel bir eylemdir. Bu eylem ciddiyeti, sorumluluğu, fedakarlıkta sınırsızlığı şart koşar. Bu eylem tarihsel tecrübeyi, birikimi önemser ve kendi tarihine de bu bilinçle yaklaşır. Sürecin öznesi olan tüm güçlerini bu bilinçle, bu anlayışla eğitir.

Çünkü tarih, bir bütündür. Bugün dünden çıkar; yarın bugünün üzerinde şekillenir. Hiç kuşkusuz zorlu yürüyüşün vazgeçilmez aracı örgüttür. Dolayısıyla örgüte, örgüt içi görevlere yaklaşımda sergilenen her davranış, devrim mücadelesi karşısındaki samimiyeti de test eder.

Görevlerini yaratıcı bir tarzda uygulamayan, karşı karşıya kalınan sorunları çözme iradesini göstermeyen, iç tartışmalarda yapıcı yolu tercih etmeyen öznelerin devrim mücadelesine dair söylemleri daima tartışmalıdır.

Devrim ile karşı devrim arasında mücadelenin keskinleştiği böylesi süreçlerde örgütü korumak, nicel ve nitel düzeylerini çoğaltarak yükseltmek, aynı zamanda devrim mücadelesini geliştirme pratiğine samimi yaklaşmanın da somut bir ifadesidir.

Elbette ki örgütü, yalnız egemen sınıfların saldırılarına karşı değil, her türlü anti-MLM anlayışlara karşı koruma göreviyle de yüz yüzeyiz. Hiç tartışmasız örgütü korumak, görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmekle mümkün olabilir.

İdeolojik mücadele, ilkeli yaşam, savaşçı bir kimlik, bu görevleri yerine getirmenin anayasasıdır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu