GüncelMakaleler

GÜNCEL | “Saray”ın Sermayesi Devlet Terörüdür!”

"Başarmanın ilk koşulu da söylemlerimize uygun izleyeceğimiz bir eylem hattıdır. Kitlelere yaptığımız, yapacağımız tüm çağrılar, ancak böylesi bir devrimci pratikle anlam kazanır, karşılık bulur"

AKP iktidarı ne üretiyor? Yokluk, yoksulluk ve işsizlik… Ve de din tüccarlığı yaparak ve halkı bu eksende bölmeye çalışıyor.

İktidarın farklı her sese ve haklı talebe karşı yanıtı, devlet terörüdür. Evet, ekonomi kriz içinde, üretimde durgunluk yaşanıyor.

Denilebilir ki, durgun olmayan, giderek çeşitlenen ve artan tek şey, faşist devlet terörüdür. Devletin militarist güçleri, yargı kurumları harıl harıl çalışıyor, yeni hapishaneler inşa ediliyor; iktidarın zorbalığına zorbalık diyen partilere kapatma davaları açılıyor; sözcülerine, üyelerine karşı soruşturmalar yürütülüyor, tutuklanıyor; halkın oylarıyla seçilenlerin vekillikleri düşürülüyor vb.

Tüm bu saldırılara meşruluk kazandırmak için de iktidar sözcüleri ve güdümündeki kiralık kalemşörler, “içte ve dışta büyük saldırılarla karşı karşıyayız” yalanını söylemeye devam ediyorlar. Meğer çöken ekonominin, istikrarsızlığın ve belirsizliğin nedeni bu saldırılarmış(!) Öyleyse bu saldırılara karşı “yerli ve milli” olan AKP-MHP iktidarının yanında durmayan, destek vermeyen herkes “haindir”(!)

Kısacası hakim ulus milliyetçiliğinin propagandası yazılı ve görsel medyanın sayfalarına, ekranlarına kara bir bulut gibi çökmüştür. AKP iktidarının tüm derdi, yığınları gerçek sorunlardan uzaklaştırmak, “iç ve dış düşman” korkusu yaratarak sarayın devlet terörüne haklılık kazandırmaktır.

Gerçek olan şu ki: TC devleti, tarif edildiği temelde dışardan bir saldırı altında değildir. Bilakis kendisi bölgenin en saldırgan güçlerinden biridir.

Bugün Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Ermenistan topraklarında işgalci konumundadır. TC’nin militarist güçleri, halklara karşı cinayetler işlemektedir. Kürdün olduğu her yerde Türk militarist güçleri nöbettedir. İçerde ve dışarda azgın bir faşist saldırganlık, sovenist bir histeri içinde olmalarına, bölge halklarına yönelik katliam, işgal ve ilhak saldırıları geliştirmelerine rağmen tam tersini savunmakta ve dört bir yandan kuşatıldıklarını, “dış güçlerin TC’nin gelişimini istemediğini-kıskandığını” propaganda etmektedirler.

Yarı-sömürge konumunda olan bir sistemin, kimi zaman efendilerinden destek alarak, kimi zamanda emperyalistler arasındaki çelişkilerden yararlanarak bölge halklarına karşı bir çıban başı pozisyonunda konumlanmasını; “asıl biz saldırı altındayız” yalanıyla manipüle ederek propaganda etmesi, Nazi propaganda Bakanı Goebbels’in, “Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır.

Yalan, ancak devletin halkı yalanın siyasi, ekonomik ve / veya askeri sonuçlarından koruyabileceği süre boyunca sürdürülebilir. Dolayısıyla, Devletin muhalefeti bastırmak için tüm yetkilerini kullanması hayati önem taşır, çünkü gerçek, yalanın ölümcül düşmanıdır ve dolayısıyla gerçek, Devletin en büyük düşmanıdır” ifadelerini bir kez daha haklı çıkarmaktadır. Bu yöntem Hitler’in propaganda bakanından ödünç alınmış kirli bir malzemedir.

Faşizm Yalan Üzerine Devrim Gerçekler Üzerine Kuruludur!

Tüm bu gerçekler bize bölge halklarının haklı ve meşru mücadelesine ivme kazandırmak, bu çıban başına karşı kararlı bir devrimci duruşla mücadele etme görevini koyuyor.

Bugün Kürt ulusal özgürlük güçleri birçok cephede bu mücadelenin öznesidirler. Yine Birleşik Devrimci mücadele güçlerinin diğer bileşenleri de bu yönlü ortak bir mücadele hattını örme çabası içindeler. “Faşizmi Yeneceğiz, Özgürlüğü Kazanacağız”, “Faşizme Karşı Omuz Omuza”, “Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz” şiarları bu pratik duruşun özetidir.

Boğaziçi direnişinde, lokal düzeyde süren işçi direnişlerinde, kadın ve LGBTİ+ların mücadelesinde dahası genel olarak demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinde bu sloganların ruhuna uygun olarak sergilenen her duruş, estirilen faşist devlet terörüne karşı verilmiş bir yanıttır. Gelinen aşamada önümüzde fazla bir seçenek de yoktur.

Ya estirilen faşist devlet terörünün altında ezilip sessizliğe gömüleceğiz ya da “birlikten kuvvet doğar” şiarıyla ezilen yığınların sessizliğini de bozarak sesimizi yükselteceğiz. Dolayısıyla bu süreçte üretim alanlarında, okullarda, sokaklarda yükselen her direniş çığlığı değerlidir-anlamlıdır. Bu devrimci yürüyüşün parçası olmak güncel devrimci bir görevdir. Sınıf devrimcileri bu görevden kaçamaz.

Başta işçi sınıfı olmak üzere, tüm ezilenlerin öfkesini devrimci kanallara akıtacak pratikler üzerinde yoğunlaşmalıyız. Bunu başarmanın ilk koşulu da söylemlerimize uygun izleyeceğimiz bir eylem hattıdır. Kitlelere yaptığımız, yapacağımız tüm çağrılar, ancak böylesi bir devrimci pratikle anlam kazanır, karşılık bulur.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu