GüncelMakaleler

Halkın Gündemi | Türkiye Ekonomisi, Yoksulluk, Devrimci Durum Ve Görevlerimiz (1/2)

"Tarım ve hayvancılıkta izlenen ekonomik politikalar yönünden de hayvan yetiştiriciliği bitme, tarım da durma noktasına gelmiştir. Dünyada ve ülkemizde Koronavirüs salgınının etkisiyle sağlık emekçilerinin emeği nasıl öne çıktıysa tarım ve gıdanın önemi de bir kez daha öne çıktı"

AKP iktidara geldiği 2002’de kendisinden önce “Kemal Derviş Reformları” olarak tanımlanan politika doğrultusunda, devleti küçültüp, harcamaları kısaltarak daha verimli bir yapı oluşturma iddiasını taşıyordu.

Kamu şirketleri satılacak, işçiler ise özel sektör tarafından istihdam edilecekti. Ama ne yazık ki gerçeklik böyle olmadı. 2003 yılında kamuda çalışan işçi sayısı 2 milyon 190 bin civarındaydı. 2019 yılında bu sayı azalacak yerde 4 milyon 600 bini buldu. Böylece kamuda çalışanların sayısı % 100 artmış oldu. Kamuda kadrolar da AKP yandaşlarıyla dolduruldu.

2002-2019 döneminde gerçekleştirilen özelleştirmelerde 11 liman, 98 elektrik santrali, 50 tesis ve işletme, 11 otel, 3 bin 917 taşınmaz özelleştirildi. Bunlardan bazıları Paşabahçe Cam Sanayi, Ereğli Demir Çelik, PETKİM, TÜPRAŞ, TEKEL, İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Eti Alüminyum, OYAKBANK, Şeker fabrikaları, SEKA’dır…

Bu özelleştirmeler yoluyla kamu malı olmaktan çıkarılıp özel kuruluşlar tarafından satın alınan tesis ve işletmelerin çoğunda üretimden vazgeçildi. Örnek olarak SEKA’yı verebiliriz. 8 ilde üretim tesisi bulunan SEKA Kağıt Fabrikası, kağıt ihraç eden bir durumundayken SEKA satıldığı için -üretim yapmadığından- gazete basacak, kitap yapacak, temizlik ürünü kağıt bulunamıyor. Daha doğrusu ithal ediliyor.

1986 yılından AKP’nin iktidara geldiği döneme kadar 8.2 milyar dolarlık özelleştirme yapılırken, 2002’den günümüze kadar 62 milyar dolarlık satış gerçekleştirilmiş durumdadır. Bu rakam AKP’nin neo-liberal politikalar doğrultusunda nasıl bir özelleştirme saldırısına başvurduğunu da göstermektedir.

1995 yılında ülkedeki kamu işletmelerinin sayısı 278’di. Özelleştirmelerle birlikte 2000’li yılların başında bu sayı 240’a düştü. AKP döneminde ise devlete ait sadece 71 kurum kaldı. ”Zarar ediyor” denilerek ülkenin doğusundan batısına ne var ne yok sattılar. Satılacak kamu yapıları, işletmeler kalmayınca AKP iktidarı toprağın altındaki altın, gümüş vb. değerli madenleri yabancı şirketlere satmaya başladı. AKP iktidarı “yerli ve milli” politika(!) güttüğü, kendisi de “yerli ve milli” olduğu için ülkenin yeraltı zenginliklerini emperyalistlerin şirketlerine peşkeş çekip satmış durumdadır.

AKP önceki özelleştirme saldırılarından arta kalan KİT’leri tıpkı daha önceden propaganda edildiği şekilde “devleti küçültüp, harcamaları kısacağız” bahanesiyle yandaş firmalara yok fiyatına sattı. Böylelikle aslında üretimden vazgeçti. Ekonomik krizin ana sebeplerinden biri budur.

Geçmediğimiz Yolun, Kullanmadığımız Havalimanının, Kalmadığımız Hastanenin Parasını Ödemek!

Bugün yaşadığımız ekonomik krizin sebeplerinden biri de AKP’nin öve öve bitiremediği ”yap-işlet-devret” modelidir.

3. Havalimanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, Avrasya Tüneli, Şehir Hastaneleri başta olmak üzere ”yap-işlet-devret” modeli projelerde işletici firmalarla yapılan sözleşmelerde günlük veya yıllık olmak üzere yolcu, araç ve hasta sayısı garantisi verildi. Planlanan sayıda kullanım olmazsa da -köprüden geçen araç sayısı, hastaneye yatan hasta sayısı, havalimanından uçacak yolcu sayısı vb.- 25 yıl boyunca firmalara toplam 100 milyar dolarlık ödeme yapılacağı vaad edildi. Halktan toplanan vergilerin bu firmalara (5’li çeteye) aktarılması kararı alındı. Tıpkı geçenin yüksek ücret ödemek zorunda kaldığı, Osman Gazi, Sultan Selim köprülerine, Avrasya Tüneli’ne para ödediğimiz gibi.

Örneğin AKP’nin başı R.T.E.’nin iki yıl önce ”devletten tek kuruş çıkmadı” diye açtığı Kütahya Havalimanı’na yılda 1 milyon yolcu garantisi verilmiş ama bu havalimanından bir yılda uçan yolcu sayısı ise 100 bini bile bulmamıştır. Kısacası dokuz yüz bin yolcunun parası halkın vergilerinden karşılanmıştır.

Daha yakıcı bir örnek olarak 3. Havalimanı’nı verelim; 3. Havalimanı’nı yapan firmaya 100 milyon yolcunun uçacağı garantisi veriliyor. Uçmayan yolcuların parası hazineden bu firmaya verilecek yani. Aslında devlet bizim ödediğimiz vergilerden karşılayacak bu gideri.

Böylelikle işçi-emekçilerin asgari ücret konusunda kılı kırk yararak hesap yapmaya çalışan, işçileri açlığa mahkum eden AKP iktidarının yandaş müteahhitlere sıra gelince ne denli bonkör davrandığına da tanıklık etmiş oluyoruz. Yandaş müteahhitlerin zengin edilmesi, AKP’nin kasasının dolması(!) ve AKP zenginlerinin yaratılması amacıyla hareket edilince bu gerçeklik ortaya çıkıyor.

Kamu-Özel işbirliği ile yaptırılan projelere verilen garanti kapsamında 2018 yılında 6.2 milyar liralık ödeme yapıldı. 2019 ve 2020 yıllarında 3. Havalimanı ve şehir hastaneleri sayısındaki artışla birlikte ödemeler katlanacaktır. Bu ödemeler her geçen yıl artıyor/artacak. Bu ise ekonomiye büyük yük olarak ortaya çıkmaktadır. Krizin bir başka yönü de budur.

2002 yılında kişi başı 600 dolar vergi toplayan devlet şimdi 1.750 dolar vergi toplamaktadır. AKP iktidarı, halktan topladığı vergiyle üretime yönelik fabrikalar kurma, tarım ve hayvancılığa önem verme, maddi olarak destekleme yerine şirketlere yaptırdığı köprü, havalimanı, yol yapımı, hapishane, yazlık-kışlık saraylar yapımına harcanması ve bu şirketlere (5’li çeteye) kazandırması, halktan toplanan vergilerin betona gömülmesi ekonomik bir problemdir.

AKP’nin 19 yıllık iktidarı döneminde bugün yaşadığımız ekonomik krizin nedeni bu ekonomi politikalarında aranmalıdır.

Tarımsal Üretim Bitme Noktasında

Tarım ve hayvancılıkta izlenen ekonomik politikalar yönünden de hayvan yetiştiriciliği bitme, tarım da durma noktasına gelmiştir. Dünyada ve ülkemizde Koronavirüs salgınının etkisiyle sağlık emekçilerinin emeği nasıl öne çıktıysa tarım ve gıdanın önemi de bir kez daha öne çıktı. Ama ülkemizde sağlık emekçilerinin emeğine nasıl değer verilmiyorsa, üreten köylünün emeğine de değer verilmiyor. Yani sağlıkta olduğu gibi tarımda da köylülerin çabasına, emeğine, üretimine AKP iktidarı sırtını dönmüş durumdadır.

2020 yılı boyunca gümrük vergileri düşürülerek ithalat desteklendi.

Arpa, buğday, mısır, ayçiçeği, pirinç, soğan, patates vb. ürünlerde gümrük vergileri düşürülerek bu ürünlerin ithalatını yapan yandaş tüccarlar zenginleştirildi. AKP iktidarının aldığı her karar üreticiyi küstürdü. İç savaş içindeki Suriye’den bile ithal edilen ürünler oldu.

2021 yılında köylünün en yaygın yararlandığı mazot, gübre, hayvancılık desteklerinde toplam 787 milyon lira kesinti olacak. 2020 yılında da tarım ve hayvan yetiştiriciliği için köylüye destek sağlanması konusunda AKP iktidarı sınıfta kalmıştı. Tarım kredi kooperatifleri köylülerin traktörünü, üretim araçlarını, hayvanlarını haczettiler. Bankalar ise köylünün ödeyemediği kredilerinden dolayı tarlalarına el koyup satışa çıkardı.

2020 yılı hayvancılık yapanlar için zor bir yıl oldu. Salgınla birlikte kısıtlamalar, dövizdeki artışa bağlı olarak yem fiyatlarındaki artış % 60’a ulaştı. Çiğ süt ve etin fiyatı artmadığı gibi zaman zaman da geriledi. Yem fiyatlarındaki artışa rağmen süt fiyatlarının artmaması üreticinin zarar etmesine sebep olunca besi hayvancılığı yapanlar da süt ineklerini kesmek zorunda kaldılar. Devlet eliyle hayvancılık desteklerinde artış olmadığı gibi 2021’de % 9.6 kesinti olacak.

T. Kürdistanı’nda hayvancılık açısından önemli yetiştirme alanları olan yaylaların, dağların yasaklanması, bombalanması, ekili alanların yakılması hayvancılığın yok edilmesinin birinci derecede nedenidir.

Tarım ve hayvancılıkta üretime, üretime destek sunmaya değil de ithalata önem verilmesi ekonomik krizin ana nedenleri arasındadır…

İtibardan Tasarruf Etmeyip Savaş Politikasına Sarılanlar Halkı Krizle Başbaşa Bıraktılar

AB ve ABD’den gelen/alınan sıcak parayı AKP iktidarı üretime yatırmak yerine otoyol, AVM, “TOKİ gecekondu”larının yapımına harcayarak betona gömmenin yanında lüks düşkünlüğüyle kışlık-yazlık saraylar inşa ettirdiler. Ayrıca çok sayıda özel uçaklar ve 3 bin korumaya zırhlı araçlar aldılar. Bu savurgan ve “itibardan taviz vermeyen” politikalar sonucunda ekonomik kriz daha da derinleşti.

Başta gerilla güçlerine karşı olmak üzere, sınır dışındaki işgal ve ilhak savaşları için Rusya’dan S-400, İngiltere, Fransa, Almanya’dan uçak, helikopter, tank, füze… satın alınmalarının yüksek yatırım ve borçlanma yaratması da krizi farklı bir yönden geliştirmiştir. En önemlisi de komşu ülkelerle çatışma ve savaşlardır.

Aynı zamanda ”terörizmle mücadele” adı altında ülke içerisinde devrimci örgütlere, Kürt ulusal özgürlük savaşçılarına karşı şehirlerin ve dağların tanklarla, uçaklarla, uzun menzilli toplarla bombalanması yetmezmiş gibi Irak Kürdistanı’nda gerillaya yönelik uçaklarla havadan bombalama ve kara harekatları gerçekleştirildi/gerçekleştiriliyor.

Ülke içerisinde devrimci örgütlere, içeride ve dışarıda da Kürt halkına-kazanımlarına yönelik saldırılar ekonomik krize ayrı bir davetiye olmuş durumdadır.

AKP iktidarı, Suriye devletiyle 2011 yılından bu yana ilan edilmemiş bir savaş politikası yürütülüyor. Kürt düşmanlığı üzerinden kendini var etme çabasıyla sürdürülen savaş politikasıyla ekonomi zora sokuldu. Rojava’da YPG ve Suriye devletine karşı savaşan bütün cihatçı çeteler, AKP iktidarı tarafından eğitilip donatıldı, maaşları verildi/veriliyor.

AKP iktidarı, Suriye ve Suriye Kürdistanı toprakları Rojava’da Cerablus, Afrin, Til Rıfat ve Serekaniye’yi işgal etti. Pençe harekatlarıyla Irak Kürt bölgelerini İHA ve SİHA’larla bombalıyor.

AKP, Libya’da iç savaşa Sarrac’ın UMH’nin yanında dahil oldu. 15 bin cihatçı İdlib’den Libya’ya taşındı. Son olarak da Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ nedeniyle çatışmada Azerbaycan’ın yanında savaşa aktif bir şekilde katıldı. Azerbaycan’a İHA, SİHA ve Suriye’den cihatçıları gönderdi. Suriye’de konuşlandırılan, Libya ve Azerbaycan’a götürülen cihatçı çetelerin maaşları dolar olarak R.T.E.’nin denetimindeki örtülü ödenekten ödenmektedir.

AKP iktidarının uygulamış olduğu saldırı ve savaş harcamaları politikası nedeniyle TC devletinin hazinesi kevgire dönmüş durumdadır. AKP iktidara geldiği 2002 yılında Merkez Bankası’nın kasasında 27.1 milyar dolarlık rezervi varken bugün ilk kez ekside, kasa tamtakırdır. (Eksi 45.5 milyar dolar). Öte yandan ülkenin 2002’deki 113.9 milyar dolar dış borcuna karşılık bugün 453 milyar dolar dış borcu var.

TL, tarihinin en değersiz seviyesinde ve Türkiye’de ekonomi iflas etmiş durumdadır. Üstelik 128 milyar dolarla Hazine ve Maliye eski Bakanı Damat kayıptır(!) (Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu