GüncelKadınMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | Emek-kadın emeği, üretim-yeniden üretim üzerine bir tartışma 1

"Bugün kadınların yapmakta olduğu işlerin büyük bir bölümü, üretime ve yaşamın yeniden üretilmesine olan katkıları bir insanın doğa ile karşılıklı etkileşimi, yani sahici insan eylemi olarak görülmez. Genellikle biyolojilerinin ya da doğalarının bir işlevi olarak tanımlanır"

Marx’a göre emek, öncelikle insan ile doğa arasında gerçekleşen bir edimdir. İnsanın kendisi, bu edimde, doğa karşısında özgül bir doğal güç rolü oynar. Maddeleri yaşamı için yararlı olacak bir biçime sokarak özümsemek amacıyla, zekâsını ve gücünü harekete geçirir. İnsan bu hareketiyle dış doğa üzerinde etkide bulunur ve onu değiştirirken, aynı zamanda kendi doğasını da değiştirir ve onda uyur halde olan yetilerini geliştirir.” (İktisat Terimleri Sözlüğü, 2004)

İnsan doğayı denetim altına alırken ellerini, kollarını, bacaklarını, kafasını kullanır. Ancak özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla beraber bu tanımlamadaki insan, tarih sahnesindeki konumu göz önüne alındığında artık (belli bir tarihsel süreçten itibaren) erkek cinsinden başkası değildir. Zira özel mülkiyetin ortaya çıkışından önce doğal işbölümü mevcutken, özel mülkiyetin ve sınıfların çıkışıyla birlikte yeni insanı üreten kadının rahmi ve doğurma özelliği doğanın kendisine bahşettiği, denetim altına alınamayan ve bu süreç üzerinde hiçbir kontrolü olmayan doğaya ait bir eylem olarak nitelenir ve küçümsenir.

Erkeğin doğayla kurduğu nesne ilişkisini bilinçli, rasyonel, planlı, üretken vb. etkinlikler olarak görüp, kadının doğayla kurduğu nesne ilişkisini biyolojik-“ruhsal” olarak tanımlayarak, esasında kendi “doğası” tarafından belirlenmiş etkinliklere indirgemek, günümüzde kadınların iktisadi ve toplumsal hayattaki konumlarını açıklamak için bize bir ön bilgi sunar. İnsan ile doğa arasındaki bu ilişkide toplumsal gelişmenin motoru olarak görülen insan etkinliğinin nasıl yalnız erkek cinsine atfedildiğini ve tarihin üretici güçlerinin nasıl cinsiyetçi bir elekten geçtiğini görmezlikten gelemeyiz.

Bugün kadınların yapmakta olduğu işlerin büyük bir bölümü, üretime ve yaşamın yeniden üretilmesine olan katkıları bir insanın doğa ile karşılıklı etkileşimi, yani sahici insan eylemi olarak görülmez. Genellikle biyolojilerinin ya da doğalarının bir işlevi olarak tanımlanır. Bu etkinlikleri “doğal” varsayıp ekonomik yaşamın ve dolayısıyla kamusal alanın dışında tutarak emeğin cinsiyetçi ayrımını yapmış oluruz. Ki bu ayrım, cinsiyetçi iş bölümüyle perçinlenip tekrar tekrar üretildiğinde elimizde kadınların daha az değerli, düşük statülü, üretken olmayan, ikincil işlere hapsolmuş emekleri kalır.

Kadının türün yeniden üretilmesinde aldığı zorunlu rol, doğal iş bölümünün cinsiyetçi iş bölümüne evrilmesinin dayanağı haline getirilmiştir. İlkel komünal toplumlarla birlikte doğal iş bölümünün ataerkil sistem aracılığıyla tahakküme dayalı bir ilişkiye dönüşmesi süreci, feodalizmden kapitalizme üretim tarzlarının değişmesiyle özgün biçimler almış olsa da kadın üzerindeki iktidarı muhafaza etmiştir.

Cinsiyete dayalı iş bölümünün, kadınların biyolojik zorunlulukları gereği değil de, toplumsal olarak kurulan ve zor yoluyla kadına dayatılan konumlar olduğunu söyleyebiliriz. Cinsiyete dayalı bu bölünmede erkeklerin öncelikli olarak üretim alanına bunun yanı sıra toplumsal değeri yüksek işlere yönlendirildiğini, kadınların ise ev içerisinde yeniden üretim alanına mahkûm edildiğini ve arta kalan zamanda düşük değer üreten, güvencesiz, esnek, enformel alanda istihdam edilmekten başka seçenek bırakılmadığını göreceğiz.

Kapitalizmin henüz egemen olmadığı emek sürecinde insanlar yalnızca ihtiyaçları doğrultusunda üretim yapıyorlardı. Bu üretim gerekli geçim araçlarını kapsayan kullanım değeri üretiminden başkası değildi. Marx da bu noktada emeği şu şekilde tanımlar: “Emek-gücü ya da emek kapasitesi sözünden, insanın, kendisinde bulunan ve hangi türden olursa olsun bir kullanım-değeri üretirken harcadığı ussal ve fiziksel yeteneklerin bütünü anlaşılmalıdır.” (Kapital 1, 6. Bölüm)

Ancak ne zaman ki kapitalizm üretim ilişkilerine egemen olmaya başladı, emek süreci değerlenme sürecinin boyunduruğu altına girdi, emeğin kendisi metalaştı, sermaye için önemli olan tek şey mübadele değeri taşıyan meta üretimi oldu. Kullanım değeri üretimi ile mübadele değeri üretimi birbirinden ayrıldı. Çünkü kapitalizmde önemli olan paraya çevrilebilen yani değişim değeri(mübadele değeri) taşıyan metaların üretilmesiydi. (Devam edecek)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu