GüncelManşet

Samsun’da mevsimlik işçilere saldırı: Domuz avlamaya gitmiştik!

“Kahramandır onlar. Üç kuruşluk para için yaz sıcağında pamuk toplarken yaşam savaşı verirler.” (Yaşar Kemal)

Yaz sürecinin başlamasıyla birlikte hiçbir sosyal güvencesi olmadan göç halinde hayatı pahasına yola dökülür mevsimlik işçiler. Yeri gelir 13 yaşında bir çocuk yeri gelir 60 yaşında bir kadın olur. Hangi koşulda olursa olsun “yaşamak” için mevsimlik işçi olurlar. Aynı zamanda “yaşamak” için yaşamlarını değersizleştirir, hayatlarından verirler. Getirisi en iyi ihtimalle bir yıllık geçim kaynağıdır. Bir başka ihtimal ise ölüm olur. Sömürülür, trafik kazasında ölür, bunlar yetmezmiş gibi bir de ırkçı saldırılara uğrayıp katledilir mevsimlik işçiler.

2010’un mart ayında başbakanlık “Mevsimlik gezici işçilerin çalışma ve sosyal hayatlarının iyileştirmesi “ adı altında bir genelde yayınladı. Aradan çok zaman geçmeden Çalışma Bakanlığı işçilerin hayatının iyileştirmesi için bir eylem planı olduğunu da açıkladı. Planda ırkçılığı besleyen, toplumları düşmanlaştıran, ötekileştiren maddelerle sıklıkla karşılaşıyoruz. Bu plan kapsamında çalışanların kimlik bilgileri alınacak,  kolluk kuvvetlerince gece gündüz devriyeler sıklaştırılacak, muhtar ve aracılar şüphelendikleri herkes için ihbarda bulunma hakkına sahip olacak, işçiler belirlenen konaklama alanları dışında kalamayacak böylelikle bütün işçileri aynı alanda toplayıp özgürlüklerini kısıtlayarak baskı uygulamak onlar açısından çok daha kolaylaşacaktı. En tehlikeli madde ise milli birlik ve milli bütünlüğe aykırı yönde istismar ve kışkırtmalarda işçi engellenecek ve uzaklaştırılacaktı. Böylelikle devlet oluşturduğu milli değerlere vurgu yapıp yapılan bütün ırkçı saldırıları meşrulaştırabilecekti.

Sonraki süreçte 5 Mayıs günü Giresun’da “terör zirvesi” ile karşılaştık. Bu süreçten sonra PKK’ye yardım edecekleri ve kargaşa çıkaracakları iddiası ile Kürt işçiler yerine Gürcistan’dan fındık işçisi getirilmesi ve Karadeniz’e gelecek Kürt işçilerin çok sıkı bir aramadan geçirilmesi kararını alındığı belirtildi. Burada hedeflerden biri de hem aynı iş gücünde daha ucuza işçi çalıştırmak hem de toplumdaki milli damarlara baskı yaparak ırkçılığı besleyip güçlendirmekti.

Kaldı ki bu süreçte yapılan açıklamalarda AKP milletvekilleri Gürcistan’dan gelen işçileri daha düşük ücretle çalıştırabileceklerini dillendirip bundan ötürü onların çalışması gerektiğini birçok kez vurgulamıştı. TC devletinin ardı sıra yayımladığı tüm bu genelgeler, eylem planları, düzenlenen zirveler her biri ırkçılığı daha yaygınlaştırmak, emek sömürüsünü ve yapabilecekleri her türlü saldırıyı meşrulaştırmak için attığı adımlardı. Ve yakın süreçte fiili olarak bu durumu yoğun bir şekilde uygulamaya başladı. 7 Eylül’de Urfa Viranşehir’den Samsun’un Terme ilçesine çalışmaya giden mevsimlik tarım işçisi bir ailenin kaldığı çadıra faşistler tarafından nefret söylemlerinde bulunularak silahlı saldırı gerçekleştirildi. Saldırı tam 10 dakika sürdü. Bir kadın işçi hayatını kaybetti, bir diğer kadın ise yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Öldürülen kadın işçinin abisi ETHA ile yaptığı röportajda “Irkçılık var bu işin içinde: Bilinçli bir saldırı bu. Domuz vurmaya gidiyorduk diyorlarmış. Kürtler de domuz demek ki. Kürtler domuz, onlar Müslüman. Katliam bu, başka bir şey değil. 15 kişinin olduğu çadırı insanlar uykudayken tarıyorlar”diyerek durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne serdi.

Şüphesiz buna sebep olan ve böylesi ırkçı saldırılara kapı açan kanal, devletin ta kendisidir. Ve şüphesiz ki bu saldırılar tesadüfi değildir. İşlenen bütün cinayetler politiktir. Gerek mevsimlik tarım işçilerinin Kürt olmasından ötürü işe alınmaması alınacaksa da sürekli kontrol ve denetim altında tutulup belirli alanlarda kalma şartı adı altında bir nevi açık hapishane oluşturması, saldırılması, katledilmesi, gerekse Hakkari’de yapılan hava bombardımanında öldürülenler, hepsi aynı doğrultuda ırkçılığın, cinsiyetçiliğin ve emek sömürüsünün doğurduğu cinayetlerdir, katliamlardır ve hepsi devlet politikası doğrultusunda gerçekleşmiştir. Bunu görmek ve bilincinde olmak toplum olarak yaşanan katliamlara karşı olan tavrımızda belirleyici olmalıdır.

Bizler bütün bu baskılara, emek sömürülerine nefret söylemlerine, ırkçı faşizan saldırılara ve katliamlara karşı mücadelemizi büyütmeliyiz, büyüteceğiz!

 

Bir Özgür Gelecek okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu