GüncelMakaleler

SÖYLEŞİ | “Devrim Hedefi Olanların Halk Saflarındaki Dinamiklerle Sıkı Bir Şekilde Birleşmesi Zorunluluktur!”(3/3)

Komünistlerin birleşik mücadeleye, ittifaklara ve eylem birliklerine bakışına ilişkin konuşan Özgür Aren'in söyleşisinin üçüncü bölümünü yayımlıyoruz.

İttifaklar, eylem birlikleri, halkın birleşik cephesi, HBDH ve pek çok konuda soruları yanıtlayan Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkez Komite Siyasi Büro Üyesi Özgür Aren, tkpml.com‘da “Devrim Hedefi Olanların Halk Saflarındaki Dinamiklerle Sıkı Bir Şekilde Birleşmesi; Düşman Saflarındaki Gelişmeleri Doğru Ele Alması Zorunluluktur!” başlıklı söyleşide sürece dair konuştu.

Söyleşinin üçüncü bölümünü güncelliğinden dolayı yayımlıyoruz.

“Kürt Ulusunun Mücadelesi Karşısında ‘Yetersiz’ Kalmaktansa ‘Aşırı Gitme’yi Tercih Etmeliyiz!”

– Peki sizin ulusal hareket karşısındaki tutumunuz nedir?

–Proletaryanın önderlik etmediği ulusal hareketlerin ikili niteliği bulunmaktadır. Ulusal hareketler bu ikili niteliklerine rağmen demokratik halk devrimimizin müttefikleri, kurulma koşullarının oluşması halinde birleşik cephemizin içerisinde yer alacak devrimci-demokratik güçlerdir.

Ulusal hareketlerin ulusal baskı ve zulme yöneldikleri ölçüde bu nitelikleri daha belirgindir. Diğer taraftan bu hareketler genelde yoksul köylülerin yoğun katılımının olduğu ve kent küçük burjuvalarının yer aldığı hareketlerdir.

Bu nedenle komünistler her şeyden önce ezilen ulus burjuvazisinin mücadelesinde (onun ikili niteliğini gözardı etmeden) taraf olunmasını savunurlar. Sorunu “gerçek çözüm” adı altında devrime havale etmek, Özgürce Ayrılma Hakkı’ndan bıktırırcasına bahsederek özgül ağırlığından koparmak ve bu yolla güncele dair politik zeminin uzağına düşmek, Türkiye devriminin çıkarları açısından kabul edilemez bir durumdur.

Sorunun ülkemiz şartlarından kaynaklı, kendi dinamikleriyle çözülebilecek nitelikte olmaması, o dinamiklere aynı zamanda başka misyonların da yüklü olduğu anlamına gelmektedir. Bu yükü kaldırabilme kapasitesini giderek artıran gücü ve realitesi ışığındaki Kürt sorunu, Demokratik Halk Devrimi mücadelemizde son derece önemli bir yerde durmaktadır.

Sosyalizm iddiasından vazgeçmeksizin –gerici bir sınıfın ayaklanması dışında-, komünistlerin her ayaklanma ve mücadeleyi zorunlu olarak desteklemesi gerekliliği ile karşı karşıyayız. Yine Lenin, “gerçekten devrimciyse ve bizim çalışmamıza engel çıkarmazsa” ve “Komüntern en azından başlangıçta küçük burjuvazi, köylüleri ve hatta işçi sınıfının önemli bir kesimini harekete geçirdiği” için burjuva ulusal hareketlerin devrimci olanlarını desteklememiz gerektiğini tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta ifade etmiştir.

Dolayısıyla devrimci nitelikteki ulusal hareketler ile ilişki geliştirmemiz, HBC’nin kurulmasına hizmet edecek tarzda kısa ya da uzun vadeli ittifaklar içinde yer almamız görevlerimiz arasındadır.

Öte yandan Kaypakkaya yoldaşın da “Bugün Kürt milli hareketinin ayrılmayı açıkça formüle etmemiş olması, yarın etmeyeceği anlamına gelmez. Fakat iki ulusun burjuva ve toprak ağaları sınıfları arasında çeşitli uzlaşmalar da mümkündür; bunu da aklımızdan çıkarmayalım. Nitekim Irak’ta Barzani hareketi kısmi özerklikle yetinmiştir. Ayrıca Kürt milli hareketinin bir kanadı ayrılmayı savunurken, bir başka kanadı aksini de savunabilir. Bu nedenlerle henüz dereyi görmeden paçaları sıvamayalım” (İK, Bütün Eserler, Nisan Yayıncılık, s. 258) diyerek devrimci ulusal harekete yönelik berrak bir bakış açısına sahip olduğunu görmekteyiz.

Kaypakkaya yoldaş “dereyi görmeden paçaları sıvamayalım” derken Kürt ulusal hareketinin kendi dönemindeki parçalı ve henüz hiçbirinin Özgürce Ayrılma Hakkı talebi ile ortaya çıkmamış olmasını dikkate almıştır.

Tezleri kaleme aldıktan birkaç ay sonra tutsak düştüğü ve katledildiği hatırlanacak olursa, daha fazlasını beklemek kendi görevlerimizi silikleştirmek olacaktır. O dönemde, –öncekileri saymazsak– var olan Kürt ulusal hareketi henüz devrimci bir çıkış yapmamıştı.

Dönemin hengamesi içerisinde 1978’de kuruluşu bir yana 15 Ağustos Atılımı ile ulusal bağımsızlık bayrağını kaldıran Kürt ulusal hareketi ile birleşik cephe olmasa dahi farklı formlar altında bir ilişki geliştirmemizin önünde bir engel yoktu. Bunun yapılmaması büyük bir fırsatın kaçırılması olmuştur.

– Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ile ilişkilenmek ve özellikle de HBDH içinde yer almak dahi kimilerince “Ulusal Hareket’in peşine takılmak”la ve “kuyrukçuluk” olarak da eleştiriliyor…

–…bizler, Kürt ulusunun mücadelesi karşısında “yetersiz” kalmaktansa “aşırı gitme”yi tercih etmeliyiz. Şimdiki durumda Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi ile ilişkilenmek, HBDH gibi ortak bir mevzide faşist rejime karşı mücadele birlikteliği içinde olmak kimilerince ille de “kuyrukçuluk” vs. şekillerde eleştiriliyorsa, dönüp Lenin’in ortaya koyduğu anlayışa bakmalıdırlar.

Her şey bir yana Kürt Hareketi’yle bu zeminde bir mücadele birlikteliği yaratmak ve yürütmek başta şovenizm zehri olmak üzere önemli bir panzehir görevi görecektir. Kaldı ki HBDH örgütlenmesinin birleşik karakteri, Rojava Devrimi’nde sınanmış siper yoldaşlığı üzerinden tarif edilebilecek gerçeklikte bir nitelik olarak öne çıkmış durumdadır.

Kısacası, Kürt sorunuyla doğru temelde ilişkilenmeyen bir sınıf hareketinin, sınıf mücadelesine önderlik etme ve yön verme şansı bulunmamaktadır. Bu, günümüzün gerçeğidir. Kimsenin bu gerçeğe yüzünü dönerek, kendi kurguladığı bir senaryo etrafında hareket etme şansı yoktur. Böyle bir şansı olduğunu sananlar, kaçınılmaz biçimde kendilerini sorunun içinde bulmakta, doğru bir yaklaşımla yola çıkmadıkları için de tekrarlarla sürüklenmektedirler.

Gelinen aşamada sorunun kapsamı ve özellikle de Türkiye’de sınıf mücadelesine etki eden, Türkiye toplumunun gündemleri arasında devasa bir yer tutan boyutuyla Kürt sorunu karşısında takınılan tutum, Türkiye devrimi karşısında takınılan tutuma dair turnusol kağıdı işlevi görmektedir.

TDH ile Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi arasındaki ilişki, ender rastlanan bir ilişkidir…bugünkü durumda Ulusal Hareket, komünist hareketten de devrimci hareketlerden de daha örgütlü ve güçlüdür. Kitlesel tabanı ve örgütsel yapısı kıyas kabul etmeyecek derecede üstündür ve de komünistlere ve devrimci hareketlere olumsuz bir yaklaşım içinde değildir. Aksine, HBDH örgütlenmesinde olduğu gibi birleşik bir mücadelenin örgütlenmesi çabası içindedir.

Hal böyleyken, bir devrimci ya da ilerici örgütün, kendisinin de düşman bellediği devlete tarihinin belki de en ağır darbelerini indiren, ulusal temelde örgütlenen ve içerisinde devrimci ve demokrat özellikler barındıran ve milyonlarla ifade edilen bir kitle tabanı yaratmış bir hareketle ilişkilenmemesi, dahası ortak bir mücadele zemini yaratma çabası içinde olmaması sorunlu bir yaklaşımdır. Bunun en başta gelen nedeni bizce “milliyetçiliğe” karşı çıkma adına “milliyetçilik” yapılmasıdır.

Başka ülke devrim pratiklerinde de olduğu gibi şovenizm, hakim ulusların ana zehri olarak damarlara en büyük dozda zerk edilen zehirdir. Resmi ideoloji ekseninde, yaşamın her alanında, beşikten mezara sistemli olarak maruz kalınan bu zehrin defedilebilmesi için ciddi bir hesaplaşma ve arınmadan geçmek gerekir. İdeoloji bunun için vardır.

Ulusal kurtuluş mücadelesini milliyetçilikle damgalayanlar, bunun karşısına kendi milliyetçiliklerini, ama daha önemlisi “mazereti” olan, “anlaşılır” bulunan milliyetçiliği değil, temelinde ırkçılık yatan, şovenizm bulunan bir milliyetçiliği koymaktalar.

Kürt sorunu ABD projesi olarak görülmekte ya da kendi dışında bir “ezilen ulus sorunu” olarak ele alınmakta ve çözümü çarpık biçimde “kavradıkları” Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’na havale edilmektedir vb. Sorunlara karşı olmanın, sorunlara yabancılaşmanın, daha önemlisi sorunların karşı tarafında konumlanmanın doğal karşılığı budur.

Kaypakkaya yoldaş; Kürt Ulusal Hareketi’ne dair yaptığı değerlendirmede… bırakalım Kürt Ulusal Hareketi’nin “bölücülüğü”nü bizzat Kaypakkaya yoldaş, proletaryanın sınıf çıkarları açısından eğer bir devrim olanağı ortaya çıkarsa bizzat “bölücülüğü” savunmakta, deyim yerindeyse “milliyetçilik” yapmaktadır! Mesele tamamen somut şartların somut değerlendirilmesiyle ilgilidir ve kesinlikle hangi gerekçeyle olursa olsun soruna kayıtsız kalmamak gerekir.

Benzer bir biçimde günümüzde Kürt Hareketi’ni “emperyalizmle işbirliği” yapmakla eleştirip, bunu hareketle ilişkilenmemenin ve nihayetinde HBDH ile ortak bir zeminde mücadele etmemenin gerekçesi olarak sunan anlayışlara yine Kaypakkaya yanıt olmaktadır…

Genel olarak ulusal sorun özel olarak da Kürt Ulusal Sorunu karşısında yaşanan yalpalamanın ve geçmişte Kürt Hareketi’yle doğru bir temelde ilişkilenmemenin nedeni, birinci olarak Kaypakkaya yoldaşın ortaya ileriye sürdüğü tezlerin yeterince kavranmaması, ikinci olarak bu tezlerin aradan geçen zaman dilimine uygun olarak güncellenip yeniden üretilememesidir.

Baştan beri ifade etmeye çalıştığımız iki noktayı tekrar vurgulamamız gerekirse; Birincisi bu meseleyi tartışırken içinde bulunduğumuz çağın emperyalizm ve proleter devrimler çağı olduğu, ikincisi ise her meselede olduğu gibi somut koşulların somut tahlilinden hareket etmemiz gerektiğidir. Ulusal hareketleri ve de bu hareketlerle eylem birliklerini, ittifakları vb. değerlendirirken sadece teorik bir tartışma yürütmemek gerekir.

Kaypakkaya’nın yaklaşımında çok net olan ve üstelik de çeşitli faraziyelere de yanıt olması anlamında oldukça somut olarak ortaya konulan noktaları doğru açılardan incelemek gerekir.

Dolayısıyla genel dünya devriminin çıkarlarından bağımsız, soyut bir ulusal sorun niteliği tartışması yapmamak gerekir.

Meselenin birinci boyutu içinde bulunduğumuz çağda –yukarıda da altını çizdiğimiz gibi- sömürge ve yarı-sömürgelerde ulusal devrim ile demokratik devrimin iç içe geçmesi meselesidir. İkincisi ise “somut koşulların somut tahlilinden hareket etme” ilkesidir.

(BİTTİ)

*SÖYLEŞİ | “Devrim Hedefi Olanların Halk Saflarındaki Dinamiklerle Sıkı Bir Şekilde Birleşmesi Zorunluluktur!”(1/3)

*SÖYLEŞİ | “Devrim Hedefi Olanların Halk Saflarındaki Dinamiklerle Sıkı Bir Şekilde Birleşmesi Zorunluluktur!”(2/3)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu