DünyaMakaleler

MAKALE | Neo-liberal yıkım ve Sarı Yelekliler hareketi

Sarı Yelekliler Hareketini çeşitli yönleri ile irdelemeye çalışırken değinmemiz gereken ilk olgu da burasıdır. Fransa’yı da içine alacak şekilde emek yoğunluklu üretim ve istihdamının özellikle emperyalist merkezlerden çevre ülkelere kayması, kapitalist üretimin ucuz işgücü ve esnek çalışma koşullarına duyduğu ihtiyaç da göz önüne alındığında küreselleşmeyle birlikte artan bir yönelim olmaktadır

17 Kasım’dan beri devam ederek Fransa sokaklarını sarıp sarmalayan Sarı Yelekliler hareketi bir ayı doldurmuş vaziyette. İlk planda petrol ürünlerine yapılan zam ve genel olarak hayat pahalılığı, vergi sisteminin ağırlığı, gelir dağılımında ve vergilendirmede adaletsizlik, alım gücünün düşmesi vb taleplerle başlayan hareket gelinen aşamada daha da siyasallaşıp Macron’a geri adım attırıp, eylemin çıkış gerekçesi olan petrol ürünlerindeki zamları erteletmekle birlikte hala olanca gücüyle devam ediyor.

Fransa’da araçlarda bulundurulması zorunlu olan sarı yeleklerle simgeleşen eylemler, gelinen aşamada sadece Fransa’nın dört bir yanını sarmakla kalmayarak Belçika, Hollanda ve Macaristan ve son olarak İsrail’e sıçramış, buralara da siyasal etkiyi taşımış vaziyette.

Bir anda bu düzeyde bir kitlesellik ve etki, şüphesiz ki hem egemenler cephesinden hem de toplumsal muhalefetin çeşitli katmanları açısından beklenenin üzerine çıktı. Bu anlamda da hareket polis şiddetinden eylemlerin kitleselliğine, taleplerin sınıfsal niteliğinden tutalım da eylemlere katılan bileşene kadar bir dizi tartışmanın da kapısını araladı.

Eyleme katılan kitlenin sağ siyasetle ilişkilendirilme çabası, geçtiğimiz yıllarda birkaç kez tekrarlanan banliyö eylemlerinden farklı olarak katılımcı kitlenin büyük çoğunluğunun beyaz Fransızlardan oluşması gibi olgular, yine bazı yerellerde eylemci kitlenin mülteciler karşısındaki negatif tutumu gibi pratikler, Sarı Yelekliler hareketinin sulandırılmasına, içinin boşaltılmasına ve hatta gericilikle addedilmesine kadar süren kimi yakıştırmalara kapı araladı. Hatta bazı çevrelerce akaryakıt zamları karşısında eylemi otomotiv firmalarının finanse ettiğini bile dillendirildi.

Tüm bu keşmekeş içerisinde eylemi ve niteliğini tartışmak, konuyu ne biçimde ele almamız gerektiğini konuşmak ziyadesi ile anlamlı hale geldi. Zira, son kertede Sarı Yelekliler Hareketi, eylemin; devletle cenge tutuşmanın politize olma ve siyasi bilinçte sıçrama yaratma kapasitesini göstermesi açısından oldukça malzeme barındıran bir mahiyete sahip.

Sarı Yelekliler küreselleşmenin gün batımı mı?

Her birisi kendi dinamiklerine ve başkaca niteliklere sahip olmakla birlikte 21. yüzyılın daha ilk çeyreği dolmadan yerküre birden çok noktada lokal isyanlara şahitlik etti. Politik niteliklerinin ve siyasal işlevlerinin farklılığını bir kenara bırakırsak hepsinin ortak temeli, neo-liberal ekonominin ve küreselleşmenin artık ürettiği yıkıcı sonuçların emperyalistlerin kendi kapılarına dayanmasıdır.

1980’lerden sonra yerkürenin yekpare bir pazara dönüştürülmesi ve uluslararası ticaretin önünde tüm engellerin kaldırılması ile dilimize dahil olan küreselleşme olgusu, kapitalizmin tüm dizginlerinden boşandığı bir barbarlık çağını temsil etmektedir.

Bu çağ, sadece sermayenin azami kar adına doğal kaynakların dizginsiz talanını barındırmakla kalmamakta, meta üretiminin en kuralsız koşullarda sürdürülmesini de yeryüzünün her tarafına yaymaktadır.

Bu anlamda özellikle kapitalizmin zafer türküleri dillendirdiği Perestroyka sonrası Sovyetlerin dağılmasını ile açığa çıkan koşullar, ABD’nin başını çektiği emperyalist blok adresli hegemonya planı ile neo-liberal yıkımın ivmelenmesine vesile olmuştur. Kapitalizmin tek kutuplu dünyada ve ABD merkezli hegemonya koşullarında emeğin sömürüsünün en kuralsız-sınırsız şekilde baştan inşası, bir ayağında da yerkürenin belirli bölgelerini işgale varan pratiklerle ilerlemiştir. Bu hali ile savaş ve kriz ilişkisi bir sarmal gibi birbirini üretirken, gelinen aşamada krizin yükü her ülkede en yoksulların sırtına binmektedir. Son süreçte gerek Avrupa’da, gerek ABD’de sağ siyasetin yükselişi temelde bu olgu ile ilişkilidir. Donald Ttump’ın seçim vaatlerinden birisinin de Suriye’den ve genel olarak Ortadoğu’dan çekilmek olması, bahse konu taleplerle ilişkilendirmek açısından anlamlıdır.

Sarı Yelekliler Hareketini çeşitli yönleri ile irdelemeye çalışırken değinmemiz gereken ilk olgu da burasıdır. Fransa’yı da içine alacak şekilde emek yoğunluklu üretim ve istihdamının özellikle emperyalist merkezlerden çevre ülkelere kayması, kapitalist üretimin ucuz işgücü ve esnek çalışma koşullarına duyduğu ihtiyaç da göz önüne alındığında küreselleşmeyle birlikte artan bir yönelim olmaktadır. Bu da emperyalizmin merkezi sayılabilecek ülkelerde hizmet dışı sektörlerde ciddi bir işsizlik yaratmakta, geleceksizliğin ve güvencesizliğin yarattığı sosyal doku, Sarı Yelekliler türevi hareketlere taban sağlamaktadır. Macaristan’da yapılan Sarı Yelekliler eylemlerinde kullanılan “Avrupa’nın Çin’i olmayacağız” sloganı bahse konu tabloyu özetlerken, Sarı Yelekliler Hareketi açısından eylemlerinin fitilinin geçtiğimiz çeyrek yüzyıl boyunca fabrikasızlaşan kırsal bölgelerden olması bu gerçeği ispatlamaktadır.

Güncel alanda bu öz, kendisini Arap Baharı gibi Ortadoğu yerelli eylemlerde de, Occupy Wall Street eylemlerinde de, Yunanistan’daki kitle gösterilerinde de, Türkiye’deki Gezi İsyanı’nda da kendisini dışa vurmaktadır. Talepler düzeyindeki farklılaşma bir kenara bırakıldığında hepsinde de neo-liberal barbarlığa dizginsizce olanak sunan hükümetlerden duyulan hoşnutsuzluk, doğanın ve emeğin dizginsiz sömürüsünden rahatsızlık ve kuralsız talan sistemine dur deme arzusu ön plandadır.

Fransa özgülünde eyleme katılanların büyük çoğunluğunun kırsal bölgelerde yaşayan Fransızlar olması ve aynı Fransa’da son 10 yılda sanayide taşeronluk yapan on binlerce KOBİ’nin batması, Macron iktidara geldikten sonra 1 Milyon 300 bin Euro’dan fazla geliri olanlardan alınan servet vergisini kaldırırken asgari ücretlilerin ciddi boyutlarda vergi ödemesi gibi olgular bahse konu neo-liberal yıkımın eylemlerdeki tetikleyici yönünü göstermektedir.

Patlamanın fitili: Güvencesizlik

Buradan hareketle altını çizmemiz gereken ikinci olgu, neo-liberal talan projesinin yoksulların dünyasına dahil ettiği bir argüman olarak güvencesizlik-geleceksizlik olgusudur. Kapitalizmin yarım yüzyıldır geçirdiği dönüşümler, güvencesizliği yoksulların ortak paydası haline getirmiştir.

Bir isyan karakteri olan bu olgu, esas itibari ile neo-liberalizmin tek kutuplu dünyada emekçiler cephesine yönelik kapsamlı saldırılarının yarattığı bir birleşme temelidir ve Arap Baharı eylemlerinden Wall Street direnişini, Gezi’den Sarı Yeleklilere ortak bir karakter haline gelmiştir.

Bazı yayınlarca Prekarya olarak tanımlanan bu karakter, üretim ve istihdamın çevre ülkelere kayması ile birleşik şekilde çalışma düzeninin emekçiler alehine dönüştürülmesi ile boyut kazanmaktadır. Güvencesizlik bir yandan esnek çalışmanın yaygınlaştırılması, taşeron kullanımı, istihdam biçimlerinin çarpıklaştırılması vb politikaları içermekle birlikte özellikle emekçilerin örgütlülüklerinin geriletilmesi, sendikal örgütlenmelerin zayıflatılması gibi pratiklerle uluslararası ölçekte bir birleşme temelinin kapılarını aralamıştır.

Sarı Yelekliler Hareketi’ne de temel olacak şekilde, Macron’un uluslararası burjuvaziye  “cezbeden Fransa”  vaadinin karşılığı, yoksullardan alınan vergiler %37’yi bulurken patronlara vergi indirimi yapılması, servet vergisinin kaldırılması, temel kamusal hizmetlerin kısıtlanması,  işten çıkartmaları kolaylaştıran ve tazminat hakkını budayan yasal dönüşüm olarak yansımaktadır.

Buna ek olarak güvencesizlik olgusunu bir sosyal doku haline getiren diğer etmen ise siyasal alanın günden güne kitlelerin gündelik hayatına yabancılaşması gerçeğidir. Temsili demokrasinin mekanizma olarak güven kaybına uğrayıp aşındığı, devlet ve iktidar kurumlarının biçimsel olarak dahi kitleleri yönetmekte zorlandığı bir dönemde güvencesizlik, günden güneye yaygınlaşan bir birleşme temeli olmaktadır.

Sarı Yelekliler açısından bu olgu temel eleştiri başlıklarına ve taleplerine de yansımaktadır. Özelde Fransa, genel olarak da tüm Euro bölgesinde yaygın bir eleştiri olarak tüm politikanın Brüksel’e bırakılması eleştirisi de dahil olmak üzere ülke ölçeğindeki karar alma mekanizmalarının dışında tutulmak, eylemlerin gelişiminde önemli bir etmen olmuştur.

Politikanın turnusolu: Kitle hareketi

Eylemlerin genel görüntüsü üzerinden yaptığımız değini, şüphesiz ki detaylandırılabilir. 5. Haftaya giren eylemlerde onlarca tartışmaya muhtaç yön bulunmakta ve her bir başlık dikkate değer veriler sunmaktadır.

Lakin buraya kadar çizdiğimiz genel çerçeve üzerinden çıkarsamalarda bulunmak gerekirse, ilk planda altını çizmemiz gereken olgu, eylemlerin genel niteliğindeki ilerici karakteri görmek gerektiğidir. Zira bu noktada ziyadesi ile manüplatif laf sarf edilmiş olsa da, bir eyleme niteliğini veren ana yön, ne ile mücadele ettiği ve hangi talepler etrafında birleştiğidir. Bu anlamda hareketin emperyalist Fransa Devletini gerileten, onun burjuva sınıf çıkarları için attığı adımlara yönelen yaklaşımı eylemin ilerici karakterini göstermektedir.

Diğer yandan Sarı Yelekliler kitle hareketinin dönüştürücü etkisine de örnektir. Siyasal fikri ne olursa olsun ilerici talepler etrafında toplanarak süren muhalefetin toplumsal bilinci belirleme kudreti, bir kez daha sol siyasal oluşumların beklentisinden hızlı gelişmektedir. Fransa bayrakları ile başlayan eylemlerde (kitlenin tamamı olmasa dahi)5. Haftada Enternasyonal marşı ile meydanlara girilmesi bu etkinin görüngüsüdür.

Sarı Yelekliler üzerinden ifade edilebilecek diğer bir sonuç da, güvencesizliğin ciddi bir sosyal temel haline gelmesidir. Bu temel sadece proleterleri değil beyaz yakalı olarak tarif edilen hizmet sektörünü de kapsamakta, çalışma hayatının kuralsızlaştırılmasının, istihdam biçimlerinin esnekleştirilmesinin ve özellikle genç nüfusun geleceksizleştirilmesinin kitle muhalefeti açısından verimli politik alanlar olduğu görünmektedir.

Öte yandan eylemlere dair üzerine söz söylenmesi gereken diğer bir başlık da kendiliğinden karakteridir. Bu karakter Arap Baharı boyunca Ortadoğu’daki bir çok isyanda ve yine Gezi İsyanı ile Türkiye’de de kendisini ortaya koymuştur. Yerel demokratik mekanizmalar üzerinden örgütlenme ile siyasal alanda daha fazla demokratikleşme talebi arasındaki analoji, toplumsal muhalefet özneleri açısından da yeni örgütlenme modellerine duyulan ihtiyacı göstermekte, kapsayıcı örgütlenme biçimlerinin keşfini gerekli kılmaktadır.

Özcesi Sarı Yelekliler,  başından devamına kadar, çeşitli farklılıklarına rağmen neo-liberal krizin karşısında konumlanmakta, tıpkı diğer eylemlilikler gibi bu krizin etkilerini ve sorumlularını hedef almaktadır. Bu noktada Marksistler açısından keşfe muhtaç yönler olduğu açıktır. Lakin kendiliğinden bir hareketi başkaca bir toplumsal dönüşümün aracı haline getirebilmek iddiası, radikal toplumsal dönüşüm taleplerinin türlü varyasyonları ile ilişki kurabilmeyi, kitle hareketinin rengine göre örgütsel modeller üretebilmeyi gerekli kılmaktadır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu