DerlediklerimizGüncel

Tufan Pir Keleş | Sinan Dersim’e, hayatımızın vazgeçilmezlerine…

"Bizler birbirimizin hayatlarına, devrimci alanlarına, devrimci yaşamlarına giriyoruz. Bizler bugün Sinan’laşıyor, Baran’laşıyor, Delal’leşiyor, Nubar’laşıyor, Ulaş’laşıyoruz"

Devrim’e doğru yaşıyoruz, devrime doğru kaderlerimiz birleşiyor. Aynı noktada, aynı göğün altında buluşmak üzere farklı güzergahlarda gökyüzünü fethetmek için ilerliyoruz. Şimdi Sinan yoldaş o yolu yürüdü, o yolda yaşadı, o yolda yoldaş oldu, o yolda dağlar aştı, nehirler geçti, Deniz’lerle, Mahir’lerle, Mazlum’larla, İbrahim’lerle, Ulaş’larla buluştu, o noktaya vardı, sıra bize geliyor.

Birleşik devrimde yollarımızı birleştirdiğimiz biliniyor. Ancak bazen bu birleşik mücadele halimiz sadece teknik anlaşılıyor. Bizler birbirimizin hayatlarına, devrimci alanlarına, devrimci yaşamlarına giriyoruz. Bizler bugün Sinan’laşıyor, Baran’laşıyor, Delal’leşiyor, Nubar’laşıyor, Ulaş’laşıyoruz. Devrimci savaş alanlarında sadece cephelerde, mevzilerde değil karargahlarda, şikeftlerde, mangalarda, aynı sofralarda yan yana geliyoruz. Gelecek olan bir devrimin ön tartışmalarını yürütüyor, planlarını yapıyoruz.

Her devrimci mücadele süreci nasıl engebeler ile dolu ise bizim dönemimiz açısından da bu kat ve kat artmış halde sürüyor. Bu sebepten yöntemlerimizin, mücadele araçlarımızın, taktiklerimizin çeşitliliğinin yanı sıra devrimcilik anlayışlarımızda da değişikliklere gidiyor, yeni bir devrimci tarz inşa ediyoruz. Emperyalist-kapitalist sistemin tüm dünyayı birbirine düşman, yabancı ilan ettiği yerde yaşamın ve yoldaşlaşmanın, mücadelenin ham maddesini bulmaya çalışıyor, buldukça işliyoruz. Emperyalist kapitalist sistem yok etmek için bizler var etmek için üretiyoruz.

Sinan Dersim yoldaş, gençlik yıllarından itibaren devrimci mücadelenin içinde yer alarak mücadelenin her alanında varlık göstererek hem işlenmiş hem de işlemiş bir maden olarak bizlerin arasında yeni dönem devrimci tarz, birleşik devrim stratejisinin gelişimi ve yoldaşlaşma konusunda emekleri sınırsız olan bir yoldaş oldu. Birleşik devrim stratejisinde kesintisiz olarak, zafere doğru yollarımız birleşti.

Hepimiz biliriz ki devrimci mücadelede örgütçülük önemlidir. Öyle herkeste de kolay gelişen bir şey değildir. Biraz doğallık ister, yani insanın biraz içinde de vardır, çevresine sarar her şeyi, mıknatıs gibidir. Bazen sadece varlığı bile yeter öyle arkadaşların. Velhasıl Sinan yoldaş işte o doğal örgütçülerden biriydi. O toprağa bakar ve ne yetiştireceğini bilirdi. Çoğu zaman toprağı işleriz, sularız, süreriz, ekeriz ama içindeki cevhere bu yollarla ulaşamayız. O cevhere ulaşmak için toprağın köküne inmek, geldiği kökü anlamak gerektiğini kaçırırız.

Sinan Yoldaş bir cevher ustasıydı, iyi toprağı da toprağa düşen tohumu da yetişen ağacı da bilirdi. Günün birinde yolumuz kesişti bizimde, kısa idi ama bir cevher ustasıyla bir an yaşamak da yeter de artardı. O yıl hasat belki 3 defa toplanmıştı, verim yüksekti, bir tarlanın içine doğru ilerliyor ve geziniyorduk. Bir taraftan yürüyor bir taraftan birleşik mücadeleye dair konuşuyorduk. Diğer taraftan da Sinan Yoldaş soruyordu, biliyor musun bu bitkide ne yetişiyor, bu nedir, şu da bak buna benziyor diye…

Tabi kent ortamında büyüyünce haliyle insan, köyünde tarlasında, bahçesinde yetiştirdiği patlıcanın, salatanın, domatesin, biberin vs. bitkisinin neye benzediğini unutuyor. O tek tek anlattı hepsini, ilk defa geldiği bir tarlanın içindeydik, anlıyordu olduğu yeri, hissediyordu çevresini, hemen köylüyle dahi iletişim kurmuştu. Birkaç kürtçe cümlenin, bir tebessümün ardından Sinan Yoldaş köylüyle ahbap olmuştu, beni de iyice belletmişti köylüye. O günden sonra biz köylünün, köylü de bizim adımızı bilir oldu, ilişkimiz gelişmişti.

Sinan Dersim aynı zamanda uzun erimli planları olan bir yoldaştı. Hem devrimci maneviyatın önemini kavrayan hem de o maneviyatla ilgili en derinden sorumluluk hisseden bir yoldaştı. Bir seferinde “50. yılı olacak, Sinan’ların, Deniz’lerin, Mahir’lerin katledilişinin. İyi hazırlanmamız gerekiyor, hesap sormamız gerekiyor” diyordu. O bir günü değil bir dönemi yaşıyordu ve dönemin kadrosu, dönemin öncü komutanı olmanın sorumluluğunu da zaten adını uzay ve bilim çağının en çarpıcı isimlerinden biri olan Apollon akademilerinde yürütüyordu.

Devrimcilik biraz da duygu işidir. En çok da şiir gelir aklımıza duygularımız kabardığında. Anlatamayız yaşamımızı, mücadelemizi, savaşlarımızı, çatışmalarımızı bir düz yazıda. Ama anlatırız iki dörtlükle, bir Nazım’la, bir Adnan Yücel’le… Bir Ahmet Kaya dinler tutuştururuz geceleri… Taviz asla vermeyiz çizgimizden ve duygularımızın da çizildiği çizgiden. Sinan Yoldaş’da işte öyle içten iki şiir bırakmış ki bize başla o şiirlerin bir ucundan sonu Sinan’laşmadıkça asla gelmesin. Bir tarafta “su olduğunu düşün*” diğer tarafta “Nehirler aka aka**”…

Sinan yoldaş için bu satırları yazacağımı hiç düşünmemiştim, bazı insanlar vardır yaşadıklarında da ölümsüz gibidirler. Onlara asla bir şey olmayacağını düşünürsünüz, daha doğrusu olmaması gerektiğini. Ancak bunu düşündüren sadece onlara duyduğunuz sevgi, saygı veya başka bir şey değildir. O kişilerin çok doğru, gelişkin yöntemlerle anlattıkları fikirlerin, özgürlük ve devrim anlayışının gücünü hissedersiniz ve o güç etrafında kenetlenirsiniz. Şimdi ON’lar zaten devrim mücadelemizin öncüleri olarak yolu açtılar, artık yürüme, koşma zamanı gelmiştir.

Bizde Ulaş’ların tarihi aynı zamanda Sinan’ların tarihidir. 71 devrimci kopuşundan bugüne her atılıma Ulaş’lar, Sinan’lar damgasını vurmuştur. Birleşik devrimde böyle bir atılıma nail oluyor. Ulaş Adalı yoldaşla başlayan birleşik devrim mücadelesinin kökleşmesi Sinan Dersim yoldaşla sürüyor.

Bize bıraktığı birleşik devrim mücadelesinin sorumluluğuyla, onun yürüdüğü yolda nehirler boyu su olduğumuzu düşünerek yaşayacağız, su gibi sakin olunabileceği gibi, kıyametlerde koparacağımızı unutmadan Sinan’laşacağız.

*” Su Olduğunu Düşün” Füsun Aydoğan’a ait şiirin adı

**” Nehirler aka aka” Hasan Hüseyin Korkmazgil’e ait şiirin adı

(Komün Gücü. 22 Nisan 2021)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu